BİR İLGİNÇ HİKAYE: ROSE ADASI

(Kurgu ve gerçek bir arada yorumlanmıştır.)

Düşüncelerin, hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir hikaye Rose Adası. 1968’lerin özgürlükçü ortamında ‘çılgın’ bir mühendisin arkadaşlarıyla birlikte İtalya açıklarında hayata geçirdikleri 400 m2‘lik bir ada platform. Ama konu bir cümlede özetlenenin çok daha ötesinde. Yakın zamanda yayınlanan ‘Rose Adasının İnanılmaz Hikayesi’ isimli filmi keyifle ve gülerek izlerken filmin sonunda gerçek görüntüler ile şaşkına döndüğümüz bir dönem kesiti. 

Filmin yönetmeni ise ‘normal’ hamurunu yeniden şekillendirmekten keyif alan karakterler anlatmakta deneyimli, Sydney Sibilia. Sadece tasarım alanında olmasa da içinde bulunduğumuz çağ, normları, doğruları, işlevselliğin ve estetiğin tanımını yeniden yapıyor, yahut belki de silikleştiriyor. Bu yazıya sebep olan düşünceler ise elbette post-modernizimin tohumlarına bulaşan 68’lerden gelen bir hikayenin ardından tasarım, yapım ve yerin ruhuna dair olacak.

Küvetteki sudan açık denizlere

Filme uyarlanan bu gerçek hikayenin içine girdikten sonra hayal etmek ve inşa arasındaki olanakları ve olanaksızlıkları düşünürken buluyor insan kendini. Çoğu zaman zorlu ama bir o kadar da özden bağlantılı bu iki aşama sorgulamaya açık şekilde karşımızda duruyor. Konudaki etkileyici taraf ise bir hayal olarak başlayan ada fikrinin nasıl hayat bulduğu ile ilgili. Geçmişinde pek çok icat girişimi olmuş ancak başarısızlıkla sonuçlanmış ya da başkalarından ve otoritelerden onay alamadığı için kabul edilmemiş sayısız girişimi olan mühendis, yeni bir şeyler yaratmanın peşini asla bırakmıyor. Kanunlarla, yönetmeliklerle, kurallarla şekillenen kent hayatında tasarım becerimiz ve isteğimiz acaba ne kadar dizginleniyor ? Küvette su üstünde statik deney yapmak, üstün üretme istencinin ve yaratma tutkusunun yalın bir yöntemi. Sonrasında çelik üstüne yaptığı mühendislik çalışmaları ile içi boş çelik tüpleri suyun gücü ile zemine oturtarak adanın temellerini atıyor. Resmi formalitelerden uzak bir şeyler inşa etmek istediğini söyleyen Rosa sınırları zorlayarak bir hayali gerçek yapıyor. Bunu yaparken izlediği yol ise tüm kurallar yığınının arasındaki açıkları bulmak ve bu açıkların arasından meziyeti sızdırmak oluyor. Tanıdık mı? Belki de tasarım hayatımızın bütününde yüzleştiğimiz gerçeklik bu! Malzemenin sınırları, alışkanlıkların sınırları, yönetmeliklerin sınırları, bütçelerin hatta daha ötesinde tasarıma dair ezberlenmiş imajlarla karşımızda oturanların sınırlarına çarpmak, onların arasından sızabileceğimiz delikleri bulmak. Sınırlara rağmen ve sınırlar sayesinde ütopik olanı gerçeğe çevirecek yolu bulacak niteliğin somutluğu mudur yoksa tasarım?

Villa Savoye’ un 68 Ruhu

Ada ilk bakışta su üstünde derme çatma bir strüktür olarak dururken, aslında başka bir yapıya çağrışım yaptığını farkediyoruz; Villa Savoye. Sen nereden çıktın ? Küçük bir internet araştırmasıyla Domus’ta yazılan bir makaleye* ulaşıyoruz. Çoğu mimarın filmi izlerken aklından geçebileceği şeyler yazıya dökülmüş bile: “Okyanus gemimiz kendisini 1968’in başlarında Adriyatik’in kuzeyinde, Rimini’nin yaklaşık altı deniz mili açıklarında bulsaydı, yolcuları çok özgün bir mimari eser görmüş olacaklardı: küçük bir platform, kare planlı, denizin ortasında hareketsiz. Villa Savoye ile neredeyse aynı boyutta olduğunu fark edeceklerdi ve güvertenin Akdeniz’in üzerinde ince ayaklar tarafından nasıl askıya alındığını gözlemleyeceklerdi. Tekneler yolcularını, tıpkı Le Corbusier’in ikonik evine otomobillerle altından içeri girildiği gibi, yanaşabilir ve indirebilirdi.” Modernizmin sembolü haline gelmiş sade bir peyzajın içindeki ‘nesne’ ile denizin orta yerindeki bu nesnenin benzer tarafları düşündürüyor. Bilginin yıllar içinde birikerek gelmesi ve bambaşka somutluklara dönüşmesi hayranlık veren bir durum. Le Corbusier bu illegal yapı hakkında neler söylerdi bilmek isterdik…

Denizin üstü şemsiyenin altı

Rosa’nın kendi dünyasını yaratmak için çıktığı cesur yolda ona mesleği ve hayat görüşü eşlik ediyor. Temeller atılıp platform ortaya çıktığı gün orada geceyi geçirmek için her şey tamamlanıyor, artık özgür bir mekan oluşuyor tüm etkenlerden uzak. Mimari ürünün içinde barındırdığı anlam ve bağlamı onu nasıl bağımsız bir mekana dönüştürüyor görüyoruz. Bazen çok fazla elemana, mobilyaya, detaya ihtiyaç varken bazen yalnızca bir beton zemin yetiyor yerin hayat bulmasına. Zamanla gençlerin ilgi odağı haline gelen ada, kendine has bir eğlence ve toplanma merkezine dönüşüyor. Yapım hikayesi, konumu, işlevi ve anlamıyla benzersiz bir yapı ortaya çıkıyor. Bu benzersizliğin evrimselliği ise mimari yapının ne denli canlı bir organizma olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Denizden karaya adapte olmak için yeni uzuvlar geliştiren bir primat gibi yapı da suda yüzen bir plaktan, ‘yeni dünya’ya dönüşmek için mimari enstrümana ihtiyaç duyuyor. Rosa Island devlet eliyle yıkılmadan hemen önce, Maurizio’nun kışa hazırlık için ikinci katın saçaklarını inşa etmek istemesi rastlantı olamaz değil mi? Mimarlık ve tasarım pratiği çok uzun yıllar öncesinde sadece barınak inşa etmenin bir adım ötesine geçti. Bugün çoğu kez metropollerin karmaşışına yeni bir karmaşa katmak olarak algılanan mimarinin, iki dev dünya savaşının ardından, insanlığı tek bir dev saçakla toplumsal vahşetten koruma ütopyasına sarıldığı günleri unutmak pek mümkün olamıyor.

Evet belki çok kısa bir ömrü oldu bu ütopik adanın ama bunu hayata geçirmiş olmak bile koca bir başarı. Aradan geçen seneler sonrasında şimdi bizler bu yapının gerçeklik ve imkansızlık arasındaki ince çizgisi üzerine kafa yoruyor ve ilham alıyoruz. Peki Peter Cook’un Plug-in Cities’i, Ron Herron’un Walking City on the Ocean’ı, Yona Friedman’ın Villa Spatiale’si bundan tam elli yıl önce ortaya konmuşken, elli yıl sonraki zihinlerimizin Rosa Island’ın gerçekliğini hala imkansızlıkla çarpıştırıyor olması hayal gücümüz ve mantığımız ile kurduğumuz ilişkiyi yeniden masa yatırmayı gerektiriyordur belki de, kim bilir?

Kapak illüstrasyonu Francesco Bongiorni’ye aittir. (1)

(1)https://www.domusweb.it/en/from-the-archive/gallery/2020/01/29/isola-delle-rose-an-esperanto-republic-on-domus.html

(2)https://www.bbc.com/news/entertainment-arts-55092341

(3) http://jamiehilder.com/island.html

PINAR BAYRAKTAR – SİMGE BALCI
ARALIK 2020