1. GİRİŞ
Bununla beraber ülke tarihindeki siyasal, toplumsal ve ekonomik kırılmalardaki dönüşümlerin birçoğunu yaşamış bir alan olduğunun gözlenmesidir. İkinci sebep ise bölgenin tarihi boyunca birçok önemli edebiyatçıya ev sahipliği yapması ve bir çok edebiyatçının üretim ve buluşma alanı olması nedeniyle bölgeye ilişkin farklı dönemlerden bir çok anı romanına ulaşma şansını araştırmacıya sağlamasıdır (Öner, 2013).
Kadıköy’ün, Üsküdar sınırından, Ataşehir ve Maltepe sınırına kadar uzanan yirmi beş kilometrekarelik geniş alanı ile bu geniş alanda yer alan farklı işlev ve kullanıcı profiline sahip bir ilçe olması göz önünde bulundurularak, Kadıköy ilçesi içerisinde tarifli bir alan çalışma alanı olarak belirlenmiştir. Kadıköy merkez, Yeldeğirmeni, Rıhtım, Fikirtepe, Hasanpaşa semtleri ekonomik, sosyal ve işlevsel olarak çalışma amacından farklı yapıda bölgeler oldukları için çalışma kapsamının dışında tutulmuştur. Bu bölgeler, yerleşimin ilk dönemlerinde önemli ticaret merkezleri , ilerleyen dönemlerde ise iç göç ile bölgeye yerleşen orta-alt gelir sınıfından kullanıcıların ikamet ettikleri alanlar olmuşlardır. Bu nedenle siyasal ve ekonomik dönüşümlerin yanı sıra “soylulaştırma” kavramını da tartışmaya açan bir içerik ile dönüşüme tabii olduklarından bu çalışmanın konusu ve amacı dışında tutulmuşlardır.

Yoğunluklu olarak üst ve üst-orta gelir grubunun ikamet alanı olan Moda, Göztepe, Suadiye, Kızıltoprak ve Erenköy semtleri inceleme alanı olarak tariflenmiştir. Bu bölgeler “nitelikli” yapılaşmanın mihenk taşlarını oluşturan bölgelerdir. Aynı zamanda kendiliğinden ve rastgele inşanın ötesinde mimar ve şehir plancılar tarafından tasarlanarak dönüştürülmüş alanlar olmaları nedeniyle çalışma alanı olarak seçilmişlerdir.

2. KONUT TİPOLOJİSİNİN DEĞİŞİMİ VE KULLANICI ZİHNİNDEKİ İZLERİ
Kadıköy’deki konut tipolojisinin dönüşümünün üç evresine odaklanılmıştır. Bu dönemler belirlenirken mimarlık tarihi verilerinin yanı sıra bu bilimsel veriye paralel olarak çalışma için belirlenen tüm anı romanlarında yazarlar –bir diğer açıdan ilgili dönemlerin konut kullanıcıları- tarafından tariflenen üç dönem ile bunlar arasındaki geçiş aşamaları baz alınmıştır.
Bu dönemlere ilişkin en net tarife Adnan Giz’in “Bir Zamanlar Kadıköy” isimli kitabında biraz sitemkar bir biçimde rastlanmaktadır. Giz özellikle Osmanlı’nın son dönemindeki konut yapılarını tasvir ettikten sonra bu dönemin hafızalardan silinmesine yol açan birbirini takip eden iki dönemi şu biçimde ortaya koyar:
“İstanbul’da yapı piyasasının değişen şartlarına göre, önce köşkler ve benzeri binalar yıktırılarak yerlerine ortak yanı çirkinlikleri olan beton evler yapılacak ve ikinci dönemde bu evler de yerlerini dev apartmanlara bırakacaklardı.”
Adnan Giz ‘in bu sözleri ile hem Kadıköy’deki konutun değişim sürecinin genel bir özetine ulaşılmaktadır, hem de 1914-1989 yılları arasında yaşamış olan yazarın yetmiş beş yıllık ömründe bölgedeki değişimin üç katmanını da görmüş olması bizlere konut tipolojisinin değişimindeki hıza dair de önemli bir referans teşkil etmektedir.

2.1 Yazlık Ve Av Köşklerinin Mekanı Kadıköy- Dönem 1
“Bir Zamanlar Kadıköy”de (Giz,1998) de vurgulandığı üzere “Tanzimat Fermanı’nın (1839) ardından Osmanlı’da görülen batılı yaklaşımların yanı sıra Abdülmecid’in nevi şahsına münhasır tavrıyla beraber yıllarca tarihi yarımadada yer alan saraylarda “hapis” olan şehzadeler için Kadıköy Hasanpaşa’da bugün İETT garajının bulunduğu araziye iki büyük köşk yaptırılır. Kadıköy’ün Osmanlı hanedanı tarafından bir konut alanı olarak kullanılmaya başlaması için bu durum önemli bir tetikleyici olmuştur. Ardından, Meşrutiyetin ilanı (1908) sonrası şehzadeler ve paşalar kendi istekleri ile bölgede yazlık köşkler yaptırmaya başlarlar. Bu dönem Kadıköy’ün gözde bir sayfiye alanı haline geldiği 1830 yılından başlayarak, Osmanlı’nın çöküşü, yeni cumhuriyetin kuruluşu ile başlayan Erken Cumhuriyet dönemi mimarisinin yansıması olan yeni konutlar yapılana varlığını sürdürmüştür. Burada özellikle vurgulanması gereken nokta ise dönemin bitişinin köşk yapılarının inşaasının yerini yeni bir konut tipine –villa- bıraktığı tarihler olarak verilmiş olmasıdır. Dönem 1 konut yapılarının, izlerinin ortadan kalkması ve yapıların yıkılması Dönem 2 ve Dönem 3 de farklı biçimlerde gerçekleşmektedir.
Bu dönemde Kadıköy’ün önemli bir konut alanı haline gelmesinin nedenlerinden bir diğeri ise ulaşım ağlarındaki gelişimin peşi sıra bölgenin yeni bir “yatırım” alanı olmasıdır. Kadıköy’e ulaşan hem deniz hem banliyö seferlerinin artması sayesinde bir çok yatırımcı için dönemin pahalı yerleşim alanları olan Boğaziçi’nden daha ekonomik ancak onun kadar güzel olan Kadıköy’deki araziler satın alınmaya başlanır. Adnan Giz’den alınan veriler şöyledir;
“1873 de Haydarpaşa-Pendik arasında, dört beş istasyonu kapsayan banliyö hattı işletmeye açıldı. Böylece İstanbul havası, suyu, manzarası güzel yepyeni bir sayfiye kazanacak, bölgenin belki dörtte üçü boş ve yerleşmeye elverişli toprakları, Boğaziçi gibi gelişmiş sayfiyelere göre daha ucuz olduğundan açıkgöz işadamları, yüksek memurlar, hatta vezirler Kadıköy Banliyösünde büyük topraklar edinerek bağlı, bahçeli köşkler yaptıracaklardı.” Bu gelişimeler bölgenin sadece hanedan mensupları için değil bir çok üst sınıf aile, yüksek memurlar, paşa ve vezirler için de bir sayfiye yeri olarak yazlık konutlara ev sahipliği yapmasını sağlamıştır.
Kullanıcı profili
Bu dönem Kadıköy’de birçok Sultan, Şehzade ve Paşanın “küçük bir saray” görünümünde köşkleri ile bölgede ikamet ettikleri görülmektedir. Şehzade Abdülaziz ve Murad, Mehmed Ziyaeddin Efendi, Mehmed Selim Efendi, Abdulkadir Efendi, Cemile Sultan, Hatice Sultan,Rıdvan Paşa, Rıza Paşa, Ahmed Eyüp Paşa, Gazi Osman Paşa, Deli Fuad Paşa, Gazi Ethem Paşa, Reşad Paşa, Damad Ferid birçok anı romanında bölgede yaşadığı belirtilen hanedan mensupları ve paşalarıdır. Bu isimlerin vurgulanması şu açıdan önemli görülmüştür, bu kişilere ait konak ve köşkler de kendi adları ile anılmaktadır bu dönemde. Bu nedenle de
günümüzde bölgede yaşayanlar bu isimlere çeşitli yapıların yahut sokakların isimlerinde rastlayabilmektedirler. Bu noktada özellikle altı çizilmesi gereken konutların kullanıcılarının bölgeye ya da bugün ki karşılığıyla “mahalle”ye kattığı kimliktir.

Kullanıcıları ile anılarak bugüne kadar izlerini sözel olarak sürdüren yapılara dair anlatılardan
sadece sınırlı bir kısmına da olsa bu çalışmada yer vermeye dönemin karakterini derinlemesine anlamak açısından önem verilmektedir.
“…II. Abdulhamid’in büyük oğlu Mehmed Selim Efendi (1870-1937) Göztepe’de Erenköy Kız Lisesi’nin bulunduğu Ömer paşa Sokağı’nda Kayışdağı Caddesi’ne yakın ve sağ kolda 20 dönümden fazla arazi içinde 18 odalı bir köşkü satın almış…”(Giz, A. Syf:109) “…Hatice Sultan, Meşrutiyet döneminde, Erenköy’de Ömer paşa Sokağı üzerinde ve Şehremini Rıdvan Paşa köşkünün karşısında, Topçu Dairesi Reisi Hacı Hüseyin Paşa’ya aid bir köşkü satın alarak buraya yerleşmiştir…”(Giz, A. Syf:115)
Adnan Giz’in bir anı anlatısında bir köşkü kullanıcısı ile bu kadar ilişkili olarak tasvir etmesi kullanıcı profilinin bu dönem yapılarının karakteristiğinde ne kadar etkili olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda bahsedilen sokak adına da dikkat edilirse bölgede yaşayan kullanıcının bugün bile sokak adlarında yaşayarak 2000’li yıllarda dahi mahalle algısına etki ettiği gözlenebilmektedir.
Hanedan mensupları dışında bölgede zengin aileler ,yüksek memurların da yer aldığı anlatılmaktadır. Bu isimlerden halen bölgede bir sokak ismiyle yaşayan bölgede 100 dönüm arazi üzerine kurulu bahçelere ve köşklere sahip Ethem Efendi yer almaktadır(Giz,A.). Yine bölgede yaşayan çok sayıda aydından da bahsetmek gereklidir. Süleyman Nazif, Ahmet Rasim, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Refik Halit Karay, Yahya Kemal Beyatlı, Ahmet Haşim bölgede yaşayan edebiyatçı ve aydınlardandır.


Yakup Kadri’nin anılarında bu dönemin varlıklı ve aydın ailelerinin yaşamlarına dair çok fazla veriye rastlanmaktadır. Kadıköy’ün “asude” günlerinin son bulduğu tarihlere dair Yakup Kadri’nin bir anısına aşağıda yer verilmektedir. “Refik Halit’le babasının köşkünde, Verhaerenler’ den Maupassantlar’ dan, Barresler’den konuşarak ve gülüşüp şakalaşarak geçirdiğimiz günlerden birinde idi ki, Balkan Harbi patlak
vermişti ve ben öğle sonlarımı artık Erenköy’ü bağ ve bahçelerinde geçiremez olmuştum.”(Karaosmanoğlu, Y.K., syf:61) Kendisi Kadıköy’ün daha orta gelirli bölgelerinde yaşayan Yakup Kadri, yakın dostu Refik Halit’in babasının yüksek memur olması nedeniyle Erenköy’deki köşkte çok fazla zaman geçirmiştir.
Mimari niteliği
Kadıköy, dönemin şehir merkezi olan tarihi yarımadanın uzağında bir sayfiye yeri olarak değerlendirilmektedir. Konutlar, yazlık köşk olarak kullanılmaktadır. Kullanıcılar Nisan Mayıs aylarında buradaki evlerine gelmekte Eylül-Ekim aylarından sonra daha çok Avrupa yakasında olan daimi konutlarına geçmektedirler. Daha nüfuslu aileleri için av köşkü olarak da kullanılan köşkler bulunmaktadır. Geniş arazilere yayılmış, genelde üç katlı ahşap köşkler anlatılmaktadır. Sahibinin “zenginliğine” bağlı olarak yüz dönümden yirmibeş dönüme kadar yayılmış yapılardır. Ana selamlık kapısından girilen bir ön bahçe, ardından gelen ana bahçe kapısıyla köşkün bahçesine girilmektedir. Üç katlı genelde iki salonlu on ile otuz odalı ana köşkün yanı sıra çoğu zaman ek bir selamlık köşkü ve müştemilat yapısından bahsedildiği görülmektedir. Anı anlatımlarında özellikle vurgulanan kısım geniş arazi içindeki ana bahçenin yanı sıra bağlar, çiçek ve meyve bahçelerinin yer aldığıdır. Adnan Giz, Bir Zamanlar Kadıköy romanında bir albüm bölümü oluşturarak arşivlediği fotoğrafları paylaşmaktadır. Bu fotoğraflardan da dönem yapılarının önemli bir kısmını hatırlayabiliyoruz.
Fotoğraflar dışında edebiyatçıların ağzından konut yapılarının mimari özelliklerine bakmak çalışmanın amacına daha uygun olacaktır.
“Şadiye Sultan (1886-1977) kışın Nişantaşı’nda, yazları eşinin Erenköy’deki köşkünde oturacaktı. Yayınlanan anılarında diyor ki: “Erenköy’deki yazlığa Mayıs ayının başında göç ederdik. Köşk 36 odalı olup, büyük arazi üzerinde bulunuyordu. Çiftlik denebilecek kadar geniş teşkilatı, ayrı ayrı bağları, meyve ve çiçek bahçeleri, bostanı vardı. Akşam ve sabah muntazaman denize girerdik.” (Giz, A. Syf:116)
“…Eyüp Paşa köşkünden daha küçük olan Muhtar Paşa köşkü biri çekme, üç katlıydı. İri merdiveni, iki salonu, alt katta dört, ikinci katta altı odası bulunuyordu…”(Giz, A. Syf:119)
“… Tamamlandığı zaman İstanbul’un en güzel köşkü sayılacak olan ana binanın, altın yaldızlı ceviz kapıları, billurdan merdiven parmaklıkları ile yatak odasında duş tertibatı vardı. Köşkün güzelliğini duyan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan bile bir gün ziyarete gelmişti …”(Giz, A. Syf:107)
“… Mahmud Celaleddin Paşa’nın eşi Cemile Sultan, Erenköy’de bir köşke sahip olmuştu. Erenköy’ün bugünkü durumuna göre, Tellikavak Sokağı ile arkasındaki Şemseddin Günaltay Caddesi arasında, elli dönümlük bir arazi içinde bulunan bu köşk ve müştemilatı…”


2.2 Yeni Cumhuriyetin Villalarının Mekanı Kadıköy – Dönem 2
Cumhuriyetin kurulmasının ve Osmanlı imparatorluğunun yıkılmasının arsından ülkeyi terk eden Osmanlı hanedanı yanı sıra siyasal nedenlerle sürgüne gönderilen ya da ülkeden kaçmak zorunda kalan aydınların sahip olduğu köşklerin yıkılışı ya da mülkiyet değişiminin ardından bölgede yeni bir yapılaşma görülmeye başlar. Paşalara ve nüfuslu ailelere ait köşkler metruk bir halde yıkılmaya terkedilmiş ya da yağmalanmış ve yakılmıştır.
Hanedana ait mülklere devlet tarafından el konulur, çoğu kamusal yapı olarak kullanılmaya başlar ya da geniş parselleri ile beraber satışa çıkarılırlar. Buna ek olarak İsmet Kür’ün , kişisel tarihini anlattığı Yarısı Roman kitabında bahsedildiği üzere yüzünü “muhassır medeniyetler” e dönmüş yeni cumhuriyet Türkiye’sinin modern mimari yapı tekniğindeki daha küçük ölçekli köşkler inşa edilmeye ve mahalle yapısı
değişmeye başlamaktadır. Adnan Giz Bir zamanlar Kadıköy romanında geniş parsellerin bölünüşünü şu şekilde anlatır:
“Muhtar Paşa köşkü tahminen 1938’de yıktırılmış ve arazisinde adeta bir mahalle kurulmuştur.” Kadıköy hala sayfiye yeri niteliğini korurken erken cumhuriyet modern mimari tarzında yeni köşklerin yapıldığı dönemdir.
Kullanıcı profili
Birçok paşa ve Osmanlı soyundan gelen aileler cumhuriyet ile beraber bölgeyi hatta daha da geniş çerçevede ülkeyi terk etmişlerdir ancak bölge hala nüfuzlu ailelerin ikamet alanıdır. Yüksek memurlar, aydın ve yazarlar ile Levantenler ve gayrimüslim zengin ailelerin bölgedeki varlığı Karaosmanoğlu, Karay ve Kulin’ in anlatımlarında çokça vurgulanmaktadır.
Kulin, Münir Nurettin Selçuk’un anılarına yer verdiği kitabında, “yüksek sosyete” nin Kadıköy’deki köşklerdeki toplantılarına dair şöyle bir anıdan bahseder: “Rahmetli Prenses Zehra Hanımefendi’nin Fener Yolu’ndaki köşkünü o zamanlardan hatırlayan kaç kişi kaldık bilmem? … Prenses odaya girince ayağa kalktık. Ali Rıfat Bey müjdeledi; ‘Kadınım, bu akşam bülbülünüz gelecek.”(Kulin, A. Syf:73)

Mimari Niteliği
Bu dönemde de yazlık olarak kullanılan iki,üç katlı villalar tasvir edilmektedir. Ancak bu villalar bu sefer daha dar araziler içinde yer almaktadırlar. Buna rağmen hala yapıya bir bahçeden girilmektedir. Geniş bağlar ve meyve bahçeleri kalmasa da , kimlikli bitki yoğunluğunun olduğu çiçekli bir ön bahçe yanı sıra bazı yapılarda bostanların yer aldığı anlatılmaktadır. Selim İleri çocukluğunun geçtiği bu dönemi şöyle tasvir eder:
“…Sonraki çiçek hanımeli olmalı. Hanımeli, çocukluğumda Kadıköy’ünün bütün
bahçelerinde çitlere sarılır, uzar gider, hoş kokusuyla rüzgara karışırdı. İstanbul’un bahçeli günlerini gördüm. Ahşap evli Kadıköy’ünde çiçekler, meyva bahçeleri belleğimden silinmedi…”(İleri, S. Syf:20)
“… Hatırladığım leylaklar Kadıköy’ündeydi. Şifa’dan Moda’ya, Şifa’dan Kızıltoprak’a geliş
gidiş yollarımızda bahçeler…”(İleri, S. Syf:10)
Selim ileri’nin yukarıda yer alan anlatılanlarında da görüldüğü gibi dönemin konutlarındaki
bahçe ve bitki örtüsü karakteristik özelliklerdendir.

“… Bu sokağın iki yanı bahçeli villalarla örülüdür. Örnekse ünlü terzi Adalet Hanım’ların beyaz köşkleri. Örnekse Amiral Cevat Bey’lerin iki katlı villaları. Çam ağaçları gerisinde bir Japon estampı gibi duran soluk sarı badanlı ev…”(İleri, S. Syf:54) Görüldüğü gibi yapılar daha küçük hacimli olmakla beraber hala köşk ve villa tipi yapıların yan yana geldiği görülüyor.
Özellikle Müslüman nüfusun kullandığı evlerde bu sefer yapı içinde haremlik ve selamlık salonlarının ayrı olduğu, evlerde sekiz, dokuz oda yer aldığı anlatılırken. Gayri Müslüm evlerinde ise tek bir geniş salon ve yine çok sayıda odadan bahsedilmektedir. Bu dönemde yapı malzemesi olarak modernizme uygun bir malzeme olan beton kullanılmaya başlamıştır. Yine modern çizginin cephelere yansıması farklı yaklaşımlar ile vurgulanmıştır.
Bu dönem konutlarında iç mekanda mimari olarak sadeliğin yerini, klasik mobilyalarla gelen bir gösterişin aldığı dikkat çekmektedir. Birinci dönem konutlarındaki doğramalarda ve tavanda, cephede olduğu gibi işlemelere çok az rastlanmaktadır.

2.3 Apartmanların İşgalinde Kadıköy – Dönem 3
Gelişen banliyö hattı ve artan işçi nüfusu ile beraber ekonomik dönüşümün dayattığı konut ihtiyacı Kadıköy’de köşklerin ve villaların yerini apartmanların almasına neden olmuştur İstanbul’un ekonomik kalkınmayla bağlantılı dönüşümüne ek olarak Hem “Gençlik ve Edebiyat Hatıraları” (Karaosmanoğlu, 1990) hem de “İstanbul Hayattır” (Durbaş, 2010) kitaplarında özellikle vurgulandığı üzere 15-16 Eylül olaylarının ardından gayri Müslümlerin mülkiyetinde kalan son köşklerin de terk edilmesinin bu süreçte fiziki altyapı sağladığı görülmektedir. Bu dönemde hem Osmanlı hanedanından kalan özelleştirilmiş yahut kamu yapısı olarak kullanılmaya başlanan köşkler yıkılmakta hem de gayri Müslimlere ait yapılar yıkılarak yeni yapı alanları oluşturulmaktadır. İlk dönem köşklerinin yıkılma süreci Adnan Giz tarafından şöyle anlatılmaktadır:
“Göztepe halkının çok önem verdiği Gazi Osmanpaşa köşkü, Tütüncü Mehmed efendi Caddesinden istasyon çıkarken sağ kolda bahçe içinde bulunuyordu. Paşanın vefatından sonra eşi Zatıgül Hanımefendi bu köşkte oturmuş, büyük oğulları Nureddin Paşa, köşkün bahçesine ilave binalar yaptırmıştı. Köşkleri yıkma devri başlayınca burayı satın alan Banka, tarihi yapıların yerine apartman yaptıracak, yalnız eskiden seyislerin oturduğu bir küçük bina Banka’nın konuk evi olarak varlığını koruyacaktır …”(Giz, A. Syf:111)
Bu değişimlerle beraber mahalle yapısında da “yeni Türkiye” ye uyumlu bir dönüşüm gözlenmektedir. İsmet Kür, mahalle dokusundaki sosyal dönüşümden bahsetmektedir. “Göztepe’deki koca evden, o gepgeniş bahçeden ayrılmak bana çok zor gelmişti tabii, bu eve alışmak da… Günün her saatinde ama daha çok sabah ve akşam saatlerinde sıklaşan bir satıcı trafiği yaşanıyordu ki, çok yeni bir şeydi bu benim için… Göztepe’de hiç böyle şeyler yoktu… Sabahları süt, gazete ve ekmek getirenlerin hiç sesleri çıkmazdı…” (Kür, İ. Syf:117)
Dönemden bazı anılarda apartmanlaşma bazı anılarda ise köşklerin yıkılış dönemi olarak bahsedildiği görülmektedir.
Kullanıcı profili
Kadıköy’deki konut kullanıcı profilinde ciddi değişimlerin yaşandığı bir dönemden bahsedilir. İç göç ile kırdan gelen yeni işçi ve memur orta sınıfın konut alanı haline gelir Kadıköy. Bu dönemdeki değişim Selim İleri’nin ağzından şöyle anlatılır:
“Devlet İstatistik Enstitüsü, yılda 450 bin kişinin göç ettiği İstanbul’un yoğun yerleşim
bölgelerini saptamış. Enstitünün verilerine göre Karadenizliler Sarıyer, Pendik, Zeytinburnu,
Kartal, Kadıköy semtlerini mekan tutmuş…
….Doğu ve Güneydoğulular Büyükçekmece, Gaziosmanpaşa, Beyoğlu, Kadıköy, Üsküdar…
Gümüşhane ve Ordulular: Ümraniye, Kağıthane, Kadıköy…
Bir de “eski” İstanbul özlemi gibi nostalji rüzgarı gibi yanıp tutuştuğumuz “Asıl” İstanbullular var…”
Refik Darbaş’ın anılarında ise özellikle kimlikli kullanıcı profilinin ve gayrimüslim nüfusun bölgeden uzaklaştırılması anlatılmaktadır.
“Fazıl paşa sokak, numara on dört, bir de şunlar yazılı dipnot olarak:
Moda Burnu, pafta:39, ada:78, parsel:5
İkinci Katın penceresinde François Maurice Arnolda Christian Fredericinin gölgesi…
Kapının önünde eşi Marie Christian Frederici…
İkisi de 1830lardan sonra Modaya yerleşmeye başlayan İtalyan ailelerden….
…Evet, bir zamanlar değil, Fredericilerin zamanı Fazılpaşa Sokağı boydan boya böyle
evlerle kaplı.
Çoğu bahçeli…
Kapı önlerinde, bahçelerde silme, erguvanlar, atkestaneleri, sakız ağaçları
Kokusunu Marmara’nın güneşinden, Rüzgarın renginden alan envai çeşit çiçekler…
Pencerelerin hemen önünde Moda Deniz Kulubü duruyor.
Biraz ileride yine kendisi gibi terk edilmeye bırakılmış Moda İskelesi.”
Mimari Niteliği
Artık şehir genişlemiştir ve bölgedeki yapılar yazlık konut niteliğini yitirmiş daimi konutlar olmuşlardır. Burada dikkat edilmesi gereken, Dönem 1 konutları köşk, dönem 2 konutları villa olarak adlandırılırken, Dönem 3’e gelindiğinde konutlar “apartman” olarak adlandırılmaktadır.
Köşkler yerleri dört ve üzeri katlı apartmanlara bırakmışlardır. Bahçeler ve bostanlar tamamen ortadan kalkmıştır. Dar, iki ya da üç odalı konutlar inşa edilir. Birçok binanın bodrum katları iskan edilir. Kömürlüklerin yanındaki boşluklar dahi kapıcı daireleri olarak kullanılır. İsmet Kür bu dönemi biraz sitemkar bir biçimde şöyle tanımlar.
“O zamanlar bizim tavan arası dediğimiz yerlerin adı şimdi çekme kat oldu, ve o zamanlar, evin kedilerinin, köpeklerinin bile rağbet etmedikleri bodrumlarda da insanlar oturuyor… Hem de milyonlar ödeyerek… Üstelik, çoğu da kalorifer kazanları, kömürlüklerle iç içe… Çok insaflı! Mülk sahipleri kapıcı ailelerine bırakıyor kalorifer katlarını.” (Kür, İ. , syf:122)
3. DÖNÜŞÜMÜN KULLANICIDA BIRAKTIĞI İZLER
Dönem bir ile iki arasındaki geçiş ülke için önemli bir yeniden yapılanış sürecine, bir imparatorluk çağının kapanışına denk geldiği için dönüşümün reddinden çok geçmişe nostaljik bir özlem ile bakıldığı gözlemleniyor alıntılarda. Özellikle Yakup Kadri’nin anlatılarında sıkça rastlanmaktadır bu duruma.
“Oysa bu ilk buluşmamızda oturup konuştuğumuz yer nice hoş zamanlar geçirdiğimiz Erenköy’ündeki köşkün bahçesiydi. Her köşesinin bizde bir hatıra uyandırması lazım gelirdi. Gerçi asıl köşk o geniş verandasıyla yanıp gitmişti. Bunun karşısındaki eski ve ahşap ev yıkılmak üzereydi. Orada, sanırım , vaktiyle büyük kardeşlerinden biri otururdu. Yabani otların sarmağa başladığı bahçe de hayli viranlaşmıştı. Benim dilim varmıyordu “Buralara ne olmuş?” Kardeşin nerede? Baban sağ mı öldü mü diye sormağa..” (Karaosmanoğlu, Y.K., syf:132)

Buna rağmen yeni yapıların hala 2-3 katlı köşkler niteliğinde olması, bahçeli yapılar olmaları, bitki örtülerinin korunması, bostanların varlığının devam etmesi, malzeme değişimi olsa da silüet açısından korunan bir çizgi olması, plan şeması ve mantığının yakınlığı ve kullanıcı kimliğinin yanı sıra bölgenin kendine has sayfiye yeri kimliğini de korumasından kaynaklı geçişin kullanıcı tarafından içselleştirildiği gözlenmektedir. Bu dönüşüme dair bakışı İsmet Kür şu biçimde anlatmaktadır: “İş dolayısıyla, dostlar sebebiyle yolum Kadıköy’ üne düşüyor. Düşüncede anılar sökün ediyor. Çocukluğumun geçtiği yörelere şimdi bakakalıyorum. Kadıköy ne kadar değişmiş. Kırkı aşkın yıl öncesinin Kadıköyü, besbelli büsbütün silinecek. Oysa o Kadıköy’ü kendisinden önceki Kadıköy’ üne tıpatıp benzerdi. Henüz tarihi silüetini olduğu gibi koruyordu. Henüz yüzyılın başından, hatta geçen yüzyılın sonundan izler taşımaktaydı.
Şurada bir sokaktan geçerken, cumbalı ahşap evler çıkardı karşınıza. Yalnız cumbalı mı? Bu
ahşap evlerin her birinin adeta kişiliği vardı, her biri ayrı mimari özellikleriyle bize kendi
hikayesini anlatırdı.”
Bir diğer yandan devlet tarafından aşılanan modernist yaklaşıma rağmen betonarme yapıya geçiş ve büyük parsellerin parçalanışına dönük tepkiye sık sık rastlanmaktadır. Aynı şey satılan hanedan konaklarındaki mülkiyetin değişimine yönelik de gözlemlenmektedir. Dönem üçe geçiş sürecine baktığımız zaman ise ülkenin kalkınması için önemli bir dönüşümün eşiğinden bahsedilmesine rağmen konuttaki değişime yönelik ciddi bir tepki gözlemleniyor. İlk ve en yoğun tepki ortadan kaldırılan bahçe ve bostan alanlarına dönük, sokağın ve konutun ruhunu, kullanıcı alışkanlıklarını değiştiren bu değişime hemen hemen tüm yazarların reddedici yaklaşımları gözlemleniyor. Bu durumu Selim ileri şu hisler içinde
anlatmaktadır:
“Eski evlerin hayatı, insanları tabiattan şimdiki apartmanlar gibi ayırmazdı. Eve bahçeden girilir, bahçe sulamak için bir kuyudan su çekilir, Çiçekler bahçeden evlere girer, Lavanta çiçekleri temizliği duyuran kokularını yataklara dökerdi. İnsanlar ne tattıkları zevkleri değiştiren mevsimleri, ne de sevdikleri hayvanları düşünmemezlik ederlerdi. Evin en rahat köşelerinde kediler horlardı”
Refik Durbaş ise kendi cephesinden şu şekilde anlatıyor:
“Misal, 1938 yılını işaretleyen bir haritada, Moda caddesinden iskeleye inerken sağda Deniz Kulübü, onun yanında bir Kayıkhane…
Solda yine bir kayıkhane ve önünde plaj
Ve tarlalar ve bostanlar ve konaklar…
Parklar ve çocuk bahçeleri…
Hepsinin yerinde yeller esmekte şimdi…
… Bir yandan geçmiş hayatımızın acı bir nostaljisi, bir yandan da yaşadığımız çevreye bir insan ömründen daha az bir zamanda nice zayiat verdiğimizin bir belgesi…”
İkinci tepki alanı kullanıcı kimliğindeki değişime dönük. Ailelerin isimleriyle anılan köşklerin yitimi gibi aileler de bölgeden uzaklaşmış bölgede önemli bir kimlik değişimi gerçekleşmiştir. Birçok anı romanında bu durumun komşuluk alışkanlığını da dönüştürdüğüne dönük eleştiriler yer almaktadır. Üçüncü nokta ise yeni konut tipinin insan ölçeğinden oldukça küçük ve niteliksiz olduğu yönündedir. İsmet Kür’ü sert vurgusuyla “O zamanlar bizim tavan arası dediğimiz yerlerin adı şimdi çekme kat oldu, ve o zamanlar,
evin kedilerinin, köpeklerinin bile rağbet etmedikleri bodrumlarda da insanlar oturuyor… Hem de milyonlar ödeyerek…
4. SONUÇ
Dönemler arasındaki farklar incelendiğinde kullanıcıların geniş ölçekteki tarihsel ve ekonomik koşullara bağlı olsa dahi insan ölçeğine uygun olmayan, işlevsiz ve mimari anlamda niteliksiz olan bir konut değişimini kabul etmedikleri gözlemlenmektedir. Konut kullanıcısı konut ile açık alanı arasındaki ilişkiyi önemsemekte, doğa ile bağının koparılmasından her koşulda rahatsızlık duymaktadır. Konut kullanıcısı, tarifli bir kullanıcı kimliğini önemli görmektedir. Kullanıcı profilindeki tek tipleşme komşuluk ilişkileri açısından da belirleyici etkidedir. Yine kullanıcı profilindeki değişim kullanıcı için bölgenin kimliğinin değişimi olarak algılanmaktadır. Cephe ve yapı özellikleri ise kullanıcılar tarafından en fazla etki yaratan alanlardan biri olarak görülmektedir. Yapı cephesi, en boy oranları yeşil alan ile olan oranı, malzemesi, sokağın ve bölgenin siluetinin kullanıcı algısı açısından da oldukça önemli olduğu görülmektedir.
Çalışma geneline bakıldığı zaman ise dönem 1 yapılarına dair bir çok yapı tasvirine ulaşılırken, dönem 3’e gelindiğinde yeni yapıların tasvirinin yerini “yeniye eleştiri ve eskiye özlem” anlatılarına bırakmaktadır. Bu durum niteliksiz yapılar üretmenin kullanıcıda yarattığı farkındalığı açıkça ortaya koymaktadır. Elbette bu niteliksizlik bağlantılı olarak edebi anlatıyı olumsuz etkilemektedir. Günümüz mekanını edebi alandan koparmaktadır. Tüm bu veriler konut yapılarının ve oluşturdukları dokunun en az kamusal yapılar kadar
toplumsal hafızada yerinin olduğunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple konut alanlarındaki dönüşümün hızla devam ettiği günümüzde tasarlanan yapılarda işlev ve rantın ötesinde toplumsal hafızaya olan etkinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Bu yaklaşımın konutun değişiminin önemli unsurlarından biri olan mimara haklı ve büyük bir sorumluluk verdiği gerçekliğinin vurgusuyla çalışmayı Abdülhak Şinasi Hisar’dan bir alıntı ile sonlandırılmaktadır.
“Mimari eserler, fazla çirkinliğe, fazla garabete mütahammil değildir. Gülünç bir resim levhasına bakmamak, fena bir şiiri veya ahenksiz bir musikiyi dinlememek suretiyle bunların muzır tesirlerinden ruhumuzu vikaye edebiliriz; fakat fena bir mimarın eserinden sakınmak pek öyle kolay bir iş değildir. Aciz bir muhayyile, fakir bir ruh, yol ortasına dikilmiş taştan koca bir şekle inkılap edince, bütün bir şehrin manevi sıhhatini, nesillerce bozmak kudretinde bir tehlike olur”
KAYNAKLAR
Durbaş,R. (2010), İstanbul Hayattır, Heyamola Yayınları, İstanbul
Giz, A. (1990) Bir Zamanlar Kadıköy, İletişim Yayınları, İstanbul
İleri, S. (2008), Yıldızlar Altında İstanbul, Doğan Yayıncılık, İstanbul
Karaosmaoğlu,Y.K. (1990) Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, İletişim Yayınları, İstanbul
Karay, R. H. (1996), Bir Ömür Boyunca, İletişim Yayınları, İstanbul
Kulin, A. (2008), Bir Tatlı Huzur, Everest Yayınları, İstanbul
Kür, İ. (2006), Yarısı Roman, Everest Yayınları, İstanbul 2006
Levi, M. İçimdeki İstanbul Fotoğrafları, Doğan Yayıncılık, İstanbul 2010
Öner, H. (2013), Anı Eserlerinde Kadıköy, Yeni Türk Edebiyatında Kadıköy, Marmara
Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı Yeni
Türk Edebiyatı Bilim Dalı Doktora Tezi, Syf no:175-233, İstanbul
* Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Bölümü Bina Bilgisi Yüksek Lisans çalışmaları kapsamında hazırlanan makaledir.
PINAR BAYRAKTAR
MAYIS 2016